13 Kasım 2012 Salı

KAKAOLU BAKLAVA


                                                  KAKAOLU BAKLAVA


Üniversiteye başladığımdan beri evden bazı şeyler için daha kolay izin alır oldum. Bu yüzden yarıyıl tatilimi daha farklı bir şekilde değerlendirmek istedim. Liseden bir arkadaşımın davetini kabul ederek Gaziantep’ e gittim. Evden izin almam babaannecim sayesinde kolay olmuştu. Maalesef yolun büyük kısmını uyuyarak geçirdim. Çünkü oraya vardığımda bizimkinin anlattığı her yeri görmek, şehri karış karış gezmek istiyordum.
          Otogara vardığımızda saat bir buçuk sularıydı. Beni almaya gelen kimseyi göremedim. Elimde küçük bavulumla otobüsün yanında dikiliyordum. Neredeyse yirmi dakika olmuştu ama görünürlerde hala kimse yoktu. Annemin yolda durmak bilmeyen aramalarından dolayı telefonumun şarjı da bitmişti. Yakın bir dükkâna girip oradan bizimkini aramak aklıma geldi ama telefonunu ezbere bilmiyordum. Ortada öylece dikilmektense otogarda boydan boya dizili olan dükkânlardan birine girdim. Küçük bir baklavacı dükkânıydı burası. Hediyelik eşya satan mağazalar kadar kalabalık olmadığı için burayı tercih etmiştim. Dükkân sahibine engel olmam diye düşünmüştüm. İçeriye girdiğimde tezgâhın ardında kimseyi göremedim. Meğer ne kadar yanılmışım ufak tefek bir dede kutuları düzeltiyormuş. Ona telefon edip edemeyeceğimi sordum. Direk ahizeyi uzattı ve numarayı sordu. Evdekiler merak etmesinler diye onlara haber verdim. Ben daha sormadan dedecik konuşmalarımı dinlemiş olacak ki arkadaşımı burada bekleyebileceğimi söyledi. Ben bir köşeye yerleşene kadar dede çoktan işine koyulmuştu. Çökmüş bedenine rağmen oldukça seri hareket ediyordu. Tepside kestiği baklavaları rafa yerleştirdikten sonra ortalığı toplamaya koyuldu. Bizim evde babam öyle pek ev işlerine karıştırmaz. Hatta ev işlerini şöyle dursun tabağını bile kaldırmaz. Bizim dedenin elinde cam bezini görünce çok şaşırdım. Tek kelimeyle rafları baştan yarattı.

Baklavaların hazırlandığı arka odadan yine kendisi gibi ufak bir nine çıktı. Elinde kakaolu tatlılar vardı. Şekilleri bildiğimiz fıstıklı baklavanınkiyle aynıydı. Kakaolu baklava mı? Bu düşüncemi sesli bir şekilde yansıtmış olmalıyım ki dedenin suratında bir anda bir tebessüm belirdi. Düz bir beyaz tabağa üçlü bir porsiyon koydu ve önüme iliştirdi. Ön yargı ile yaklaştığım kakaolu baklavanın tadını fıstıklıdan daha çok sevmiştim. İkramı için teşekkür ettim. Kesinlikle eve giderken bir kutu kakaolu baklava almalıydım.
Bizim dede vakit kaybetmeden işine geri dönmüştü. Köşedeki paspası kaptığı gibi yerdeki bakterilere meydan okurcasına tekrar temizliğe girişti. Tüm bunlar olurken benim arkadaşım neredeydi acaba? Kapıya gidip baktım ama o hala gelmemişti. Dede dükkânı öyle bir hale getirmişti ki sonunda bir çift içeri girdi. Onlarda benim gibi başka bir yerden gelmiş olmalılar. Çünkü ikisinin de gözleri direk kakaolu baklavaya ilişti. Paketleri hazırlanana kadar arabadan on iki on üç yaşlarındaki çocukları inmeseydi bu çifti balayına çıkmış bir çift sanabilirdim. Bu yaşta bir çocukları olmasına karşın ikisi de hiç yıpranmamıştı. Oysa annem bana hep ‘’senin yüzünden yaşlandım.’’ der. Bir saat olmuştu neredeyse ama arkadaşım hala ortalıkta yoktu.  Arkamı dönmemle biri arkamdan bağırdı. Sesin geldiği yöne baktım. Uzakta sağ kolunun altında bir koltuk değneği ile hızlı hızlı yürümeye çalışan birini gördüm. Bir saniye bu benim becerikli arkadaşım değil miydi? Biraz daha yaklaştı. Kesinlikle oydu. Sarıldıktan sonra ayağını gösterdim. Beni almak için evden telaşla çıkarken merdivenlerde kısa devre yapmış ve ayağını sert bir şekilde tırabzana vurmuş. Kısa konuşmamızdan sonra yola koyulduk. Ben öğrenci evinde sıradan bir sofrayla karşılaşacağımı sanıyordum. Yemekleri gördüğümde şaşkınlıktan konuşamadım. Birçoğunun adını ilk defa duyuyordum. Bu kadar yemeği nasıl yaptığını sordum. Tahmin etmem gereken bir cevap aldım. Memlekette nasıl herkese kendini sevdirdiyse burada komşularına kendini oğulları gibi sevdirmiş bizimki. Onlarda yörelerini tanıtmak için döktürmüşler doğrusu.  Firik pilavını çok beğenmiştim ama Gaziantep‘ te kaldığım süreçte kimse bana bu pilavın içinde ne olduğunu anlatmadı. Herkes çok beğendiysen yemek için her tatilde gel deyip durdu. Tatile çıkarken oraya gittiğimde her yeri gezmeliyim diyordum ama hava değişiminden olsa gerek tatilimin ikinci günü soğuk algınlığına yakalandım. Anneme hasta olmadığıma inandırmanın zor olacağı belliydi ancak komşulardan biri yardımımıza koştu. Bol baharatlı alaca çorbası ilaçlardan daha iyi geldi. Hayal ettiğim kadar çok yer gezememiş olmama rağmen bir sürü fotoğraf çekmiştim. 
  Dönerken hastalığımın da etkisiyle yolda yine uyuya kaldım. Eve vardığımda annem ses tonumdan hasta olduğumu anladı ama kızmaya fırsat bulamadı. Neden mi? Çünkü o sırada ilgilendiği şey kakaolu baklavaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder